bursa escort bayan

Altıparmak Escort Eve Gelen Escort Gemlik Escort Görükle Escort İnegöl Escort Karacabey Escort Kumla Escort Masöz Escort Mudanya Escort Nilüfer Escort Osmangazi Escort Otele Gelen Escort Rus Escort Sınırsız Escort Travesti Escort Ukraynalı Bayan Escort Yıldırım Escort
altıparmak escort çarşamba escort eve gelen escort gemlik escort görükle escort gürsu escort heykel escort inegöl escort iznik escort karacabey escort kestel escort masöz escort mudanya escort mustafakemalpaşa escort nilüfer escort orhangazi escort osmangazi escort otele gelen escort rus escort sınırsız escort üniversiteli escort whatsapp escort yıldırım escort
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


Oktay Chkotua

facebook-paylas
17 AĞUSTOS DEPREMİ VE ARDZINBA
Tarih: 17-04-2018 16:03:00 Güncelleme: 17-04-2018 16:03:00


Başlığı görenler 17 ağustos depremi ile Ardzınba ne alaka? diyebilirler hiç şüphesiz... Ama yeryüzünde diyasporamızın bulunduğu herhangi bir ülkede, herhangi bir trajedinin yaşanıp da Ardzınba’nın ona ilgisiz kalması söz konusu olabilir miydi?... Aslında Türkiye 17 Ağustos 1999 felaketini yaşandığında sadece Ardzınba değil, tüm Abhazya ayaktaydı demek çok daha doğru olur. Herkes bir şekilde kardeşlerinin derdine düşmüş, onlardan haber almak için çırpınmaktaydı... Tabi o zaman şimdiki gibi iletişim araçları nerede, sadece 522’li bir araç telefonu var, onun da sinyal alması için dağ bayır dolaşmak gerekiyor, ayrıca şimdi sinyal verse de hiç bir telefonu düşürmek mümkün değil...  Kısacası bırakın Abhazya’dan oraları arayıp haber almayı, Türk hükümetinin yetkilileri bile deprem bölgesiyle irtibatta sorun yaşamaktaydılar.  Ben de uzun uğraşlar sonucunda ve ancak İngilteredeki teyzem aracılığıyla yakınlarımla ilgili olumlu bir haber alıp kendime gelebilmiştim. Tüm bu süreç boyunca neler yaşadığımı bu gün hatırlamak bile istemem...  

Bizler, hepimiz, sadece bir haber almak için gece gündüz koştururken çok daha farlı bir koşturmaca içinde olan bir başkası daha vardı, Ardzınba... Felaketin hemen ertesinde o dönem Geriye Dönüş Devlet Komitesi başkanı olan Givi Dopua ile ikimizi makamına çağırarak depremin boyutlarını ve elimizdeki bilgileri öğrenmek istedi. Ne söyleyebilirdik, sadece uydu aracılığıyla izlediğim Türk kanallarının haberlerine göre büyük bir felafet yaşandığını, sonuçlarının ise tahminlerimizin çok ötesinde olabileceğini söyledim. Hazırlanın, en kısa sürede Türkiye’ye gidiyorsunuz!” dedi. Oldukça şaşırmıştım. Nasıl ve ne şekilde gidecektik? Ambargo altındaydık, gidiş gelişlerimiz de bu günkü gibi öyle kolay değildi.  “220.000 dolarlık bir bütçe ayırdım, ileride gerekirse daha da buluruz. Türk hükümetine de, Ecevit’e hitaben bir mektup yazdım, kendilerinin belirleyeceği 2000 kişiyi Pitsunda’daki otellerimizde istedikleri sürece misafir edeceğiz, onlar sadece ulaşımı üzerlerine alsınlar yeterli, buradaki her türlü barınma bizim sorumluluğumuzda... Onun dışında depreme maruz kalan tüm Abhaz ve Adıge köylerini ziyaret edip devletimiz adına üzüntülerimizi ve başsağlığı dileklerimizi kendilerine ileteceksiniz, elbette onların arasından kaç kişi gelirse gelsin istedikleri sürece ağırlamaya hazır olduğumuzu iletin. Bu davetin hükümete ilettiğimiz mektupla da alakası yok, soydaşlarımızın tamamına kapımız sonuna kadar açık!” diye konuşmasını bitirdi... Gözlerine baktım, hiç şakası yoktu, yeminle ifade ediyorum ki o an tüm diyaspora kalkıp gelse hepsini kabul edecek özgüveni ve samimiyeti o kartal bakışlarda görmek mümkündü... Öylesine gururlanmıştım ki ayaklarım yerden kesilmiş gibiydi.  Daha dün, “olmak veya olmamak”  sınırında varoluş mücadelesi veren halkımız, bu gün kapılarını zor durumdaki kardeşlerine açabilecek, onları bağrına basabilecek duruma gelmişti, şükürler olsun!... Hemen Givi’nin “Sobol” marka minibüsünü hazırladık, devlet televizyonundan vefakar kameraman Robert Lamiya’yı, şoför olarak da Givi’nin amca oğlu Koko’yu ekibimize dahil ettik. Yol hazırlıkları, arabamızın uluslararası sigorta ve triptik işlemleri vs  derken ağustos ayını devirip öyle yola çıktık. Soçi’den feribotla Trabzon’a, oradan da kara yoluyla Sakarya’ya adeta uçtuk... Yol boyu basa gaz giden Koko, trafik polisleri tarafından durduruldukça geliş nedenimizi ve acelemizi söylediğimde, anında kendilerine çeki düzen verip ardından da saygıyla selamlanarak paşalar gibi uğurlana uğurlana Adapazarına kadar geldik ve hemen Hasırcılar mahallesinde Sameykhua Ergün abinin evini merkez yapıp bizlere verilen görevi yerine getirmeye başladık. (Bu arada hükümete iletilmesi gereken mektubu da temsilcimize emanet etmiştik. Bu mektuba resmen bir cevap alamadıysak da daha sonraları Antalya’daki bazı turistik tesislerin depremzedelere tahsis edildiğini öğrendik, kim bilir? Belki de bizim önerimiz buna kapı açmıştı...)

Beraberimizde o dönemde Abhazya temsilcisi olarak Türkiye’de bulunan Vladimir Ayüdzba olduğu halde köy köy, kapı kapı dolaşarak Ardzınba’nın mesajını insanlarımıza ilettik, vefat olan yerlerde başsağlığı diledik, acılarını paylaştık... Halkımız, uğradığımız her yerde ziyaretimizden duydukları gurur ve mutlulukla neredeyse yaşadığı acıları unuttu.  Hele Adliye köyündeki ziyaretimizde köyün yaşlılarından birisi ayağa kalkıp öylesine sözler sarfetti ki bu gün bile hala kulaklarımda çınlıyor ve beni aynı şekilde duygulandırıyor; “Liderinize, daha doğrusu liderimize selamlarımızı iletin! Kardeşim o nasıl bir insandır ki, kendisi daha dün savaştan çıkmışken ve bu gün de ambargo ile diz çöktürülmek istenirken bile bizleri hatırlayıp , sizi taaa buralara kadar gönderip acımızı paylaşıyor, hatta bununla da  kalmayıp evine davet ediyor... Yahu biz daha ne Adıgey’den, ne de Kabardey’den telefonla bile aranmadık, bu Ardzıba ne büyük bir adammış, kurban olsunlar ona!” diyordu... Evet bu Ardzınba böyle bir adamdı, başlangıçta da ifade ettiğim gibi dünya’nın neresinde bir soydaşımız varsa onun derdiyle dertlenmek yaşamının yegane amacıydı...

Bir sürü örnek verilebilir, hatta şu an bir diğer olay daha aklıma geldi, konuyu pekiştirmesi açısından onu da sizlerle paylaşmak isterim... Gürcistan’da Saakaşvili faşisti iktidara gelmiş, esip gürlüyor ve en çok da Acaristan’ı ağır bir baskı altına almaya hazırlanıyordu... Malum, Acaristan’da da belli sayıda insanımız var ve bir çoğu da o zamanlar Acaristan’ın cumhurbaşkanı olan Aslan Abaşidze ile iyi ilişkiler içerisindeydiler. Durum her geçen gün daha da ciddileşmeye başlayınca Ardzınba yine Timur Açugba, Givi ve beni makamına çağırdı ve “Hemen yarın Türrkiye’ye gidiyorsunuz, Sarp sınır kapısına gidip Batum’daki diyasporamızın önde gelenlerini oraya çağırın, sakın siz Gürcü tarafına geçmeyin çünkü başınıza bir şey gelirse müdahale edemeyiz. Bu yüzden mutlaka Türkiye’de görüşün. Kardeşlerime ilk etapta kadın ve çocuklarını Türkiye üzerinden bu tarafa göndermelerini söyleyin, zira durum çatışmaya giderse Allah muhafaza önce onlar yok olurlar. Soydaşlarımız böylesine bir felaketle karşı karşıyayken biz burada hiç bir şey yokmuş gibi oturamayız. Önce acilen Acara’dan çıkıp Türkiye’ye geçsinler, ardından Trabzon’dan Abhazya’ya gelişlerini biz gemilerle sağlarız, ondan sonrası zaten bizim sorumluluğumuzda... Kalan erkekler ise ne zaman isterlerse o zaman gelirler” demişti...  Ertesi gün yola çıktık ve Rize yakınlarında bir otel salonunda Batum diyasporası temsilcileriyle toplantı yapıp Ardzınba’nın sözlerini aynen kendilerine ilettik...

Nasıl gururlandıklarını, nasıl gururlandığımızı anlatamam...

Gözyaşları içerisinde teşekkür ettiler, ancak; “Bizler Abazayız, böyle bir durumda korkaklar gibi yaşadığımız yeri terkedip kaçamayız, bu bize yakışmaz, ama eğer durum bizler için  endişe verici bir hal alırsa çocuklar ve kadınlar için bu seçeneği değerlendireceğiz. Cumhurbaşkanımıza şükranlarımızı ve selamlarımızı iletin, Allah eksikliğini göstermesin!” diyerek geriye döndüler...

Biz de İstanbul’a geçip hem temsilcimize hem de Dayanışma Komitesi başkan ve üyelerine gerekli bilgilendirmeleri yaparak Abhazya’ya yola koyulduk.

İşte Ardzınba, ulusunu bu derece seven böylesine bir önder, böylesine bir yurtseverdi, zaten o işte bu yüzden “ARDZINBA” idi.

Batumlu soydaşlarımız bize o zaman ne söylediyseler, daha öncesi deprem felaketini yaşayan insanlarımız da benzer sözleri ifade etmişlerdi. Özellikle büyüklerimiz, Abhazya devleti adına kendilerini ziyaret etmemizden çok gururlanmışlar, çok duygulanmışlar teşekkür üstüne teşekkür etmişlerdi. Ama Gındiya Eşref amcamızın da söylediği gibi “Evlat biz Abhazız, böyle bir durumda öz yurdumuz bile olsa bir sığıntı gibi gelemeyiz oraya,... B u acıyı sürgünde bir kez yaşamıştık, şimdi ikinci bir kez kaldıramayız... Allah, Abhazya’mıza ve Cumhurbaşkanımız Ardzınba’ya zeval vermesin!» diye de kestirip atmışlardı...

Sonuç ne olursa olsun, insanın darda ve zorda kaldığında yanıbaşında bulacağı bir devletinin olması ne kadar güzel ve ne kadar paha biçilmez değerde bir mutluluk ve ne kadar büyük bir gurur kaynağı...

17 ağustosta yitirdiğimiz bütün canları rahmetle yadederken kendi payıma Ardzınba’yı hatırlamamak ve bu anıları sizlerle paylaşmamak gerçekten affedilmez bir vefasızlık olurdu...

Umarım halkımız ve insanlık, benzeri felaketleri ve acıları bir daha yaşamaz ve umarım Abhazya’nın yönetiminde bundan böyle de Ardzınba gibi yöneticiler hüküm sürerler...

 

Not: Sevgili okuyucularımız! Yukarıda Ardzınba’nın 220.000 dolarlık bir fon ayırdığından bahsetmiştim ya, milyon dolarların havada uçuştuğu günümüzde bu miktar birilerine az gibi gelebilir, ama Ardzınba’nın bu fonu ayırdığı dönem, Abhazya bütçesinin tamtakır olduğu, halkın ve devletin insafsız bir ambargo ile teslim altına alınmaya çalışıldığı, son derece zorlu bir dönemdi, bırakın yüzbinlerce doları, bir dolara bile ihtiyaç duyulan bir ortamdaydık. Bu yüzden değerlendirmenin bu bilgiler ışığında yapılması onu daha iyi anlamamızı sağlayacaktır diye düşünüyorum...



Bu yazı 9882 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI