bursa escort bayan

Altıparmak Escort Eve Gelen Escort Gemlik Escort Görükle Escort İnegöl Escort Karacabey Escort Kumla Escort Masöz Escort Mudanya Escort Nilüfer Escort Osmangazi Escort Otele Gelen Escort Rus Escort Sınırsız Escort Travesti Escort Ukraynalı Bayan Escort Yıldırım Escort
altıparmak escort çarşamba escort eve gelen escort gemlik escort görükle escort gürsu escort heykel escort inegöl escort iznik escort karacabey escort kestel escort masöz escort mudanya escort mustafakemalpaşa escort nilüfer escort orhangazi escort osmangazi escort otele gelen escort rus escort sınırsız escort üniversiteli escort whatsapp escort yıldırım escort
adalar escort adana escort anadolu yakası escort ankara escort antalya escort arnavutköy escort ataşehir escort avcılar escort avrupa yakası escort aydın escort bağcılar escort bahçelievler escort bakırköy escort balıkesir escort başakşehir escort bayrampaşa escort beşiktaş escort beylikdüzü escort beyoğlu escort bodrum escort bursa escort büyükçekmece escort çanakkale escort çatalca escort diyarbakır escort düzce escort edirne escort elazığ escort esenler escort esenyurt escort eyüp escort fatih escort gaziantep escort gaziosmanpaşa escort güngören escort istanbul escort izmir escort kadıköy escort kağıthane escort kartal escort kocaeli escort konya escort küçükçekmece escort kuşadası escort malatya escort maltepe escort marmaris escort mersin escort muğla escort pendik escort rus escort sakarya escort sancaktepe escort sarıyer escort şile escort silivri escort şişli escort sultanbeyli escort tuzla escort ümraniye escort üsküdar escort yalova escort
Bugun...


Konuk Yazarlar

facebook-paylas
Ataların izinde!!!!
Tarih: 08-09-2018 11:27:00 Güncelleme: 11-09-2018 11:36:00


Hayat bazen insana çok güzel sürprizler hazırlıyor..

 

Her şey 8 ay önce gelen telefonla başladı.

 

Çukurova üniversitesinden arayan Cahit Aslan hoca, ATALARIN İZİNDE projesinde Türkiye’den yola çıkarak kuzey Osetya,Rusya, ve Abhazya ya gideceğimiz 6000-7000km lik yolculuk için  müsait olup olmayacağımı sorduğunda sadece bir motor kullanıcısı olarak değil ata topraklarında sürmenin heyecanı beni gerçekten uykusuz bıraktı.

 

“Anadolu’dan Kafkasya’ya yolculuk, diasporada yaşayanlarla anavatanda yaşayan insanları, tarihle modern zamanı, hayallerle gerçekleri seyahat edenler için yeni tahayyül mekânları yaratarak birbirine bağlamayı hedefleyen bir projedir. Modern ulaşım araçlarından biri olan motosikletlerle seyahatin, aynı eskiden at üstünde seyahatin olduğu gibi biniciyi çevresiyle bağdaştıran bir yanı vardır. Kafkas insanlarının mitleri, ritüelleri, hikâyeleri ve anlatıları yol diasporadan anavatan yerleşimlerine uzanırken kendine aidiyet bulacak, bir temele oturacaktır. Ürdün Prensi Ali’nin 2003 yılında atlarla Kafkasya’ya yaptığı seyahati anımsatan şekilde, 4 Motosikletli Adana Çerkes Kültür Derneği’nden yolculuğa başlayacaktık.”

 

6-7 ay süren hazırlıklardan sonra Ağustos ayında nihayet yola çıkmaya hazırdık.

1.Cahit Aslan (Adige) 2.Şener Aydın (Kabardey) 3. Jankat Şeker (Hatko) 4. Yalçın Bartsits (Abhaz)

 

İlk gün Adana da yaşayan bu gurupla buluşmak üzere İstanbul dan Adana ya 950km lik bir sürüş gerçekleştirdim. Daha yolun başında Bolu dağında yakalandığım yağmur bana birazda olsa bu yolculuğun ne kadar çetin geçeceğinin haberini vermişti. Ama ne fark ederdi ki zaten bu yolculuğun amacı da: atalarımızın sürgün yolculuğundaki zorluklarını bir nebze de olsa yaşamak değil miydi zaten.

 

Adana dan yola çıktığımız da ilk durağımız Adana Akpınar Köyü  sonrasında Kayseri  Uzunyayla oldu, yolumuz üzerindeki Abhaz köyüne uğrayarak Samsuna vardık. Kuzey Kafkasya topraklarına yaklaştıkça artan heyecanım, aslında üzerimize nasıl bir sorumluluk yüklendiğini de gösteriyordu.

 

“Diasporada yaşayan Kafkasyalı bireylerin bilinçlendirilmesi ve farkındalıklarının artırılmasıyla kültürel miras korunabilecek ve sonraki kuşaklara aktarılabilecektir. Aynı zamanda bu gezi ve belgeselle Türkiye’de dağınık bir şekilde yaşayan Çerkes bireylerde de farkındalık oluşmakla kalmayacak Çerkeslerin anavatanlarındaki soydaşlarıyla da duygusal bağlar kurulacaktır.”

  (Samsundan karşı kıyılara bakış…)

 

İşte bu duygularla; Samsun’dan Gürcistan’a geçerek( motorumdaki Abhaz bayraklarını sökmek zorunda kalmak bana ne kadar acı verse de) Kazbek dağından ki maalesef geceye kalmış yağmurla birlikte zaten dar olan yollardan kuzey Osetya’ya girdiğimizde hem hava hem yol şartları aslında bize durumu çok güzel özetliyordu.   

Hepimiz tüm giysilerimize varıncaya kadar ıslanmış, koruyucu giysiler hiçbir işe yaramamıştı. Vladi Kavkas’ta mola verdiğimizde aslında gecelemeyi planlarken sabah karşı varmıştık. Programdan geri kalmamak adına 1-2 saat uyuyup hemen yola koyulduk nede olsa bir sonraki noktamız: Kuzey Kafkasların şahı Kabardey-Balkarya ve Nalchik ti.

Biraz yorgun ama Nalchik te olmaktan inanılmaz coşkuluyduk, bizi karşılamaya gelen ve international circassian association başkanı, Nalchik Kültür Bakanı bizi dernek evinde ağırladılar, karşılıklı anlattığımız bağlarımız, kardeşliğimiz, kan bağımız her ne varsa paylaşıldı. Bizde Türkiye den onlar için getirdiğimiz bayraklarımızı diaspora nın selamı ile kendilerine teslim ettik.

Burada geçirdiğimiz vakit içersinde Türkiye den gelerek yerleşmiş: gerek okuyan gerek işyeri açmış, insanlarımızla epey vakit geçirdik, yüzlerinde huzur yüreklerinde sımsıcak duygularla neler anlattık neler, paylaşacak çok şey vardı ama maalesef o kadar vaktimiz yoktu dinlenmemiz ve yola devam etmemiz gerekiyordu.

 

Ertesi gün Nalçik’ten ayrılıp komşu Karaçay-Çerkes Cumhuriyeti’ne geçiyoruz. Toprakları Elbrus Dağı sırtlarından batıya ve kuzeye doğru, dağ eteklerine kadar uzanan Karaçay-Çerkes,  Kuban Nehri’nin sağ kıyısında bulunan 130 bin nüfuslu başkent Çerkessk modern bir şehir görünümünde. Nalçik’ten belirgin farkları hemen hissediliyor. Sokakta Çerkesçe konuşmalar pek duyulmuyor.

 

Çerkessk e varmaya az kalmıştı ki, ne güzel  bir sürpriz 40 km kala yol üstünde bizi karşılayan kardeşlerimiz ellerinde bayraklarla bizi kucakladılar, şehre kadar etrafımızda onlarca araba bize eşlik ediyor, arabalardan gelen o coşkulu! Müzik bana yorgunluğumu unutturuyordu. Sanki 2800 km gelen ben değildim.

 

Bizi ve söyleyeceklerimizi cidden merak ediyorlar, ama bir o kadar da anlatacakları var ki, bizi konuk ettikleri okulun toplantı odasındaki kalabalıktan belli oluyordu.

 

Evet, beklentiler vardı, evet özlem vardı, hasret vardı bunu anlamak için dil bilmeye gerek yoktu.

 

Uzun uzun anlattılar Rusya da ki var olma , dili koruma , gelenekleri yaşatma çabalarını.

 

*Çerkes, Abaza, Karaçay, Nogay ve Rus halkları cumhuriyetin beş kurucu unsuru sayılıyor. Devlet binalarında tabelalar beş dilde; okullarda haftada 4-5 saat bu dillerde ders yapılıyor ama günlük dil Rusça

Ne enteresandır ki, Rusya da 4-5 saat olan bu mecburi dil eğitimi talep olmaması yüzünden giderek saat olarak azaltılmakta..

 

Yol uzun, yol yorucu, yol yıpratıcı ama hedef güzeldi. O zaman hareket zamanıydı ve hedef Maykop tu.

 

Hava hala kapalı ve zaman zaman yağmurluydu. Sanki atalarınız daha mı kolay gitmişti buralardan der gibiydi. Zaman zaman motorun üstünde (hem vakit kaybetmemek adına, hem bir an önce gidelim adına ) dinlemeye çalışıyor, uzun süre hareketsiz kalan bacaklarımızı, ayağa kalkarak açmaya uğraşıyorduk.

 

Maykop a vardığımızda şehrin düzenli ve geniş caddeleri (ki aslında tüm gittiğimiz şehirler aynı) insanı etkiliyor.

 

*Büyük Rus-Çerkes savaşlarının nihai muharebelerinden hemen önce 1857’de bir Rus askeri müstahkem mevkii olarak kurulmasından sonra Ruslar tarafından, bölgedeki toplam 18 adet Çerkes köyünün yerine kurulan modern şehir muazzam düzenli, temiz ve sistematik. Neredeyse tüm kent, “mazgal sistemi” dediğimiz, tüm sokak ve caddelerin birbirlerini dikey olarak kestikleri düzenlilikte tasarlanmış. Bundan dolayı Maykop’un merkezinde dolaşırken, kilometrelerce uzayan kent yollarının tam orta noktasında durulduğunda her iki istikamette, şehrin doğal sınırları olan ormanlar net görülebiliyor.

 

 Ama görevimiz vardı ve Maykop sürgün anıtını ziyaret ettik, anıtın güzelliği üzüntümüzü hiç hafifletmedi.

Konuk olduğumuz ev ve ev sahibi (Beroko Mehmet) bizi sanki Türkiye de köyümüzde gibi hissettirdi. Anahtarı bıraktığı yeri gösteriyor ben yoksam bile gelin diyordu..

 

Sovyetler’in dağılmasından itibaren Türkiye’den ve Suriye’den tek başına veya ailece gelip buraya yerleşen “repatriantlar” var. 1998’de Kosova’dan gelen Çerkesler için Maykop yakınlarında Mafahabl (Saadet) adında bir köy kurulmuş. Bunlara son zamanlarda Suriye’deki savaştan kaçıp gelen Çerkesler de katılmış.

 

Türkiye’den geldiğimizi öğrendiklerinde yüzlerindeki gülümseme hala aklımda .

 

Ne garip kilometrelerce uzakta ama bir o kadar sanki evinde gibi hissetmek, bunu nasıl anlatırsın bunu nasıl gösterebilirsin.

 

Dilini bilmediğin, ne konuştuğunu anlamadığın bu insanlarla yemek masasına oturduğunda aslında ne kadar bir olduğunu anlıyorsun. Biraz adetlerimizi biliyorsan, bir tebessüm edebiliyorsan gerisi çok kolaydı zaten

  

Bütün bu yol boyunca ziyaret ettiğimiz yerlerin sadece halkımızın değil basınında büyük ilgi göstermesi bu yolculuğun motosikletle yapılmasındaki farkındalığı gösteriyordu. Sanki amacımıza bir nebzede olsa ulaşmış gibiydik ama daha yol bitmemişti  ve yeniden yola koyulduk.

 

Maykoptan Karadenize inen yol bizi Tuapseye getiriyor ve  zamanında Çerkeslerin en büyük topluluklarından biri olan Şapsığlar, kendi topraklarında denizde bir damla kadar kalmışlar ama misafirperveklirinden hiçbir şey kaybetmedikleri gibi hakikaten beni son derece duygulandıran hikayelerini artık yaşı 80 lere gelmiş bir thameden dinlerken aslında tarih kitaplarında kayıtlarında nasılda değiştiğini görüyoruz.

 

Bölgede yapılan “temizlik harekatı” sonrasında yerlerinden edilen şapsığ ların dağlara kaçarak var olma savaşı verirken, tarımı ve çifçiliği bilmeyen rusların sadece buralarda bu işlerle uğraşmaları için onları geri çağırdını şu anda var olan çok az sayıdaki şapsığın onların torunu olduğunu öğreniyoruz.

 

Artık çok az yolumuz kalmıştı, ne yorgunluk ne kalan kilometreler önemli değildi ancak hesaba katmadığımız şey Soçi nin yaz sezon zamanı olmasıydı. Dağdan  inen 190 km lik yolu 4,5 saat gibi bir sürede geçerken aslında bir sürgün kapısı olan Soçhi’den ve çok yakınında bulunan Krasyana Polyanı (kızıl çimen) bir kez daha bizim için sürgün ama Ruslar için zafer günü anlamına gelen 21 Mayıs 1864 ü hatırlayarak tarifsiz duygularla geçtik.

 

*Soçhi, bir asırdan fazla süren kanlı savaşın da son noktasıydı. Büyük gemilerin yanaşabildiği önemli Karadeniz limanlardan biriydi. Osmanlı kıyılarına doğru uzaklaşan gemilerde, on binlerce Çerkes’in son gördüğü ve hep hatırlayacakları manzara herhalde Soçhi oldu. O korkunç sürgün yıllarında Karadeniz kıyılarında yaşananlara tanıklık edenlerden biri de Adolf Berje’ydi. Karadeniz’in Anadolu ve Romanya kıyılarında sürgünün en hazin manzaralarını izledi. Batum’da, Trabzon’da ya da Rusçuk’ta, Silistre’de. Her yerde yurtlarından sökülüp atılmış insanların hayata tutunma çabası göze çarpıyordu. “Fakat Novorossiysk Koyu’nda bende bıraktıkları izlenimi hiçbir zaman unutmayacağım. Burada, kıyıda yaklaşık 17 bin kişi toplanmıştı. Yılın bu geç, havanın bozuk ve soğuk zamanında yaşamlarını sürdürecek temel ihtiyaç maddelerinden bile mahrum olmaları, yayılan tifo ve çiçek salgını durumlarını iyice umutsuz kılıyordu.”diye anlatıyordu.

 

Artık adler ve Abhazya sınır kapısındaydık. Hiç bir şey umrumda değildi tek bir şey istiyordum yıllarca üzerinde Türkiyenin bir çok yerini gezdiğim motorumla atalarımın anısına saygın bir şekilde bu topraklarda sürmek …

 

Sınırı nasıl geçtiğimi sohuma nasıl vardığımı hatırlamıyorum bile en büyük hayallerimden biri daha gerçek olmuş ve ben atatopraklarında demir atımınla sürmüştüm. Samsun limanından karşı kıyılara bakarken, artık karadenizin karşı kıyısındaydık. Dostlar ve Abhazya….

 

Artık 150 yıl önce birbirimizden ayrıldığımız aileme vakit ayırarak onlarla biraz da olsa hasret giderme zamanıydı.

 

 

BARTSİTS AİLESİ….

 

“ gittiğimiz her yerde  o kadar yolu motosikletle gelmek çok büyük cesaret ,gerçekten  sizi takdir ettik dediler, ancak bu bizim borcumuzdu, onların yaşadıkları zorlukların yanında , dilini , töresini bilmedikleri,  topraklara sürgün edilirken nasıl bir cesaretti bu gittiler. Bunun yanında bizimki ne  olabilirki..”

 

14 AĞUSTOS BÜYÜK GÜN SAVAŞIN BAŞLADIĞI ABHAZYANIN BAĞIMSIZLIĞA GİDEN YOLDA VERDİĞİ EN BÜYÜK MÜCADELE

14 Ağustos Gürcistan/Abhazya savaşının başladığı tarih ABHAZYA  Cumhurbaşkanı RAUL HACİMBA törenler sırasında bizi görünce yanına çağırarak, hoşgeldiniz dedi ve  bizi onure etti.

 

Hedefimiz olan 14 Ağustos savaşın başladığı tarihte, Abhazya da,  o anlamlı günde yüce önder Vladislav Arzınba huzurunda bulunmak tarifsiz bir duyguydu. 

                                           

 

BİR GÜN YENİDEN HEP BİRLİKTE BU YOLLAR DA SÜRMEK  ÜZERE……….

 

Yalçın Bartsits

 

 

 

 

Not: İşbu yazı Bartsits Yalçin Hasanoğlu 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Bu yazı 10095 defa okunmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YUKARI